bayan çantası modelleri ve tarih bilgisi66

 bayan çantası modelleri


bayan çantası modelleri ve tarih bilgisi66  evet ggg  bugün sizin icin güzel yazılarını hazırladı ve bayan çantası modelleri diyorki XIX asırda doğrudan ve^ya dolaylı olarak Doğulu ülkelere dayatılan anayasa] reform projeleri, daha önce bu ülkelerin bir anayasa ve ana>*asal düasenden mahrum olduklarını iham ediyordu. Oysa ,\lı Suari (1868b)’nin de vurj^ladığı gibi, dünyada küçük veya bu>'uk, kendine özgü bir anayasa ve düzeni olmayan bir ülke yoktu. Ancak Batının dolaylı ve doğrudan etkisinin yerleşik rejimlerini aşındırması, bu ülkeleri Batılı rejimi taklide mecbur hale gelmişti. Dolayh; Batının etkisi. Doğulu ülkelerin özgül bir iktidarı kontrol mekanizmasına sahip geleneksel siyasî düzenlerini bozarak ceberû-ta yol açmıştı. David Urquhart, Kırım Savaşı’nın ardından Batı’nın dayattığı reformlar yüzünden eski düzenini kaybeden Turklerin kanunsuzluğun ıstırabını çektiğini söyler (Çelik 1994: 126, 580—1). Bu durumda iktidarın kontrolü için Batı-tarzı bir anayasal rejime geçmek kaçmdmaz olmuştu. Aynı zamanda Batılı dünya, “uluslararası sosyalleştirme” mantığınca “sert güç”unu, “yumuşak guç” ile tamamlamak suretiyle kendi hâkimiyetini pekiştirmek için bu ülkeleri doğrudan anayasal rejime geçmeye zorlamıştır.
Japonya’dan, Çine, Kore’den Osmanlı’ya Batıyla karşılaşan belli başlı bütün Doğulu ülkeler. Batıya pasif bir retçi tavır yerine aktif bir uzlaşmacı tavır göstermişler, modern anayasa kavramı ile hesaplaşma yoluyla yaşayabilir bir anayasal düzeni hayata geçirmenin yollarını araştırmışlardır (Hahm 2000). Bu ülkelerde anayasal akül-turasyon, belli aşamalardan geçmiş, Batı’nın zoruyla Dtığulu ülkeler, tedricen şekilden oze giden bir anayasal değişiklik yaşamışlardır. Osmanlı adaletnâmeler silsilesinin son halkası olarak özünde geleneği sürdüren Oulhane llattı-ı I lunıâyunu’nun ardından gelen Islâhat Fermam, geleneksel anayasayı altüst etmiş, bunun üzerine gelenekle modernliği uzlaştıran bir anayasa arayışı başlamıştır.
Son Osmanlı aydınlarının anayasa telakkilerini anlamak için Bstı’da “anayasa” anlayışının nasıl değiştiğine bakmak gerekir. Bi-zam tespitimize göre geleneksel dünyada kurucu/yazısız anayasanın ıkı boyutu vardır. Birincisi, geniş anlamda insanların haklarını korumak için gelen (özel) hukuk, bizzat bir ülkenin anayasası olarak kabul edılnuftır Dar anlamda ise İmam Oazâlt tarafından “şeriatın •kaaeiarı' olarak tanımlanan “din, can, akıl, nesil ve mal” emniyc-
668 Yeni 'Toplum
tini kapsa>^n “temel hak”, bir ülkenin yazısız anayasasını oluştu,^ kı hız bunu “sivil amentü” olarak nitelendirdik. Kânunun (4,^^ yazısız^ ilâhı kökenli hakkı {^right) tasvir edici olması gibi, Ma^ Carta gibi yazılı anayasa olarak görülebilecek hatlar {charter) ^ yazıya gclmc\^n “temel hak” olarak anayasanın tasvir cdicı«Ki,f Modern, dar anlamda “hükümet formülü”ndcn daha geniş anlanj. da bir ülkenin düzenini ifade eden Osmanlı’da kânun-ı kadım İngiltere’de ancient constitution, kurucu/yazısız anayasanın doncj boyutunu oluşturur.
r>i^r taraftan Kıta Avrupa’sı dışında İngiliz ve Amerikan tarihi dencymlerinc göre kurucu anayasanın iki farklı anlam kazandtjh görülür. İngiltere’nin dünyanın ilk yazısız, Amerika’nın ise ilk yazılı anayasaya sahip olması, bu farkın en somut göstergesidir. Kısaca İngiltere’de yazısız anavasa, organik kurucu^ Amerika’da ise yazılı anayasa, mekanik veya yeniden kurucu bir anlam taşır. Ingiliz ma Fransız anayasaları. Amerikan anayasasının yeni bir ülke kurmuş oldu^ tarzda İngiltere veya Fransa’yı kurmuş deldir (Cmpcr 1989: 317). İktidar mücadelesiyde geçen Batı tarihinde “ilkcscl/ku-rucu” yanında bir de “araçsal/sınırlandıncı” anayasa anlayışı ortm çıkmıştır. Bu anlayışa göre bir anayasanın gayesi, hükümet iktida-nna kayıtlayarak vatandaşların haklarını garantiye almaktır (Suton 1962). Analiz kolaylığı açısından birincisi, yasaların uymak aonın-da oldukları bir “üst yasa” anlamına gelen “ilkesel/kurucu", ikinda, “hükümet formülü” olarak işlev gören “araçsal/sınırlandıncı* oUrak iki tür anayasadan bahsedebiliriz.
Tarihî-sosyolojik perspektiften bakıldığında anay'asanınbu anç-•al anlamının Fransa’nın temsil ettiği Kıta Avrupa’sının deneyiminden kaynaklandığı görülür. Avrupa’da ortaçağlardan itibaren papalık, monarşi ve derebeylik arasındaki iktidar mücadelesi, gck-neksel dünyaya, örneğin Ingiltere’ye yabancı bir dcmokrasi/ana}i-aalcıhk dikotomisine yol açmıştır. Avrupa’da önce krallann, sonn da tüzel kişilik atfedilen devlerin mutlak iktidarının sınu-landınl-maiki amacıyla anayasalcılık formüle edilmiş, erken modem Avnıpa da Kant gibi filozoflar demokrasiyi de iktidarın sınırlandınldıtı hukuk düzeni içinde 
ıktıdannı arttırma arayıcına vol açmıştır. Sonuçta ço^nIu^;un yö-nttımi olarak ciemokraai ile anayasaicılık, negatit ve pozitif ıkı hur-nvtt kavramına tekabül eden zjt siyasî modeller habne fçelmıştır.
Yem Osmanlı jçrubunun muhafazakâr üyeleri Namık Kemal, Alı Suavı, Zıya Paşa ile birlikte Ahmed Cevdet ve Ahmed Midhat’ ta dı^r konularda oldupju jçıbi anayasa konusunda da ortak bir turum gözlenebilirdi. Bunların hepsi, pagan dinlerde “tabiî hukuk”, Islinı'da şenat denen İlâhî yasayı bir ülkenin “ust yasa”sı, ilkesel anlamda anayasa olarak kabul ederler. Bunu en derli-toplu Alı Suavi (1868b) dile getirir: “Malûmdur ki ecnebi lisanında konstt-tvsyon lafzının manası, bir terkibin suret-i vücud ve vech-i tanzimini ifade eder. Buna göre konstitüsyonsuz bir cemiyet yoktur denilebilir. Zira nizam ve intizamsız cemiyet olamaz. Siyaset ıstılahında konstitusyon diye bir ümmette ne suretle hükümet olunması lazım geleceğini beyan eden kavâidin mecmû’unun ve hükümet şubelerinin suret-i taksimini tayin eyleyen vâzı’a derler ki bizce şrrtat manasında dâhildir.” Süavi, Şerif Cürcâni’nin kuUandı^ “şcriat-ı İlâhiye" tabiriyle anayasayı kasd eder (Çelik 1994: 590).
Namık Kemal (2005: 219-222; 1327: 181) de “Gulhane Hattı, bazılarının zannı gibi Devlet-i ‘Aliye için bir şartnâme-i esâsî de-l^ildir" diverek şeriattan “şartnâme-i hakikîmiz” olarak soz eder. Başka bir verde de “Ekmel-i teşrî’at olan ahkâm-ı fıkhiye, hükümetin esâs-ı terkibidir” der. Ona göre Muhbir ne güzel demiştir: “Nâm-ı İlâhî himâyesi altında olan konstirüsyonun beka ve şerefine şu delil vetişmez mi ki dinsizlik iddia edenler bile yaptıkları nizamın muhafazasını kasem altına alırlar, yemin ettirirler.” Burada görüldü^ gibi Süavi ve Kemal, şeriatı açıkça konstitusyon {anayasa) olarak nitelendirir.
Halk iktidarı, elit politikasının geçerli olduğu Osmanlı’yı da içeren geleneksel dünyaya yabancı bir kavram olduğu için XIX. asırda demokrasi ve anayasaicılık olarak kunıplaşan Batılı siyasî rejimlerden Osmanlı-Oogu dünyasına hitap eden İkincisi oldu. Doğulu avdınlar için mesele, geleneksel kayıtlarından kurtularak yozlaşmaya başlayan iktidarın Batı’da olduğu gibi demokrasi sayesinde halkın iktidarının arttınlmasıyla dengelenmesi yerine araçsa/ bir anayasayla smırlandırılmasıydı. 
bayan çantası modelleri sundu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder